işte bakır rüyalar içinde bir akşam
uzaktasın ve üzeri örtülmüş bir resme bakıyorsun
hayatın şiire sığmayan yüzüne bakıyorsun
şiirin hayata sığmayan yüzüne
hangi şarkının sözlerinden alındı gözlerin
hangi mahcup
ve saklandıkça uzayan günün
utanmak senin işin değil
utanmak içimde eriyen kar taneleri
hangi yaylanın rüzgârı geçtiyse aramızdan
suçum bu değil
denizlere kafa tutmak değil
yenilmez bir sevdam
bir ateşim varsa
alıp vurmak yamaçlarına
sayısız güneşleri anlatıyorsun sabahlara
güzel sesler ve güzel aynalardan geçen
her yanı mosmor bir çocukluğu
her yanı uzak bir ırmağa akan
portakal kokusu sinmiş ellerimi anlatıyorsun
kayalıklardan yar gelir, ayna tutar
işte zalim bir aşkın alnımıza çoğalan gölgesi
kayalıklardan yar gelir demek kolay
tut ki saçlarında sarı bir düğüm
tut ki Hacıların Memiş ağlıyor yanımızda
ha, evet Hacıların Memiş
bilmezsin
keskin bir öfke olmak demektir
keskin bir öfke olmak rüyalar ürperten
bilmezsin
bir kartal iner Atlık Dağı’ndan
kanatlarından akan kan
hayatımızın alnımızda dolaşan resmidir
nasıl seğirtir gelir yar gelir
ufacık boyundan kendine akran bulur
görür yalnızlığın evlerini kar taneleri
görür şehirler kurulduğunu hüzünlerden
Mehmet mi
bir sarı hayaldi
yüzünden gündüzler saçılan
uzun bir yolculuğa çıkan babanın
sessizce hıçkıran çocukları
ya da bu şiir benim alınyazım
bir kor ateş almışım ağzıma
ordayım diye kızma bana
dağları vurmuş sırtına
kara çadırlar içinde nice sevdalar
aklını oynatmış aşklar bilirim
hayır Mehmet
boz bulanık hatıran var
ayrıca bir hatıra
yanmış yüreklere benziyor
toprak damlardan kürünmüş karlara
saklasan sığmıyor dehlizlere
çocukluğunda boğulmuş bir depremi
bir hayal olmuş yağmura
-ki saçaklardan hüzünler dökülür-
kar tanelerini anlatsam
ben bir şairim çünkü
kimseye kalkmaz ellerim
çılgın bir geçitteyim
kalbimi yakıyor kar taneleri
rüyalarına sığmayan bir kız tanıdım
uzun hayaller kuran
şizofren
sohbet için cellatlarıyla
bir kız
iri gözlerini katıyor kanıma
hangi yanlışlığın hatırası
hangi bulvarda kanıyor yara
evet Hacıların Memiş
tersinden akar rüyalar
sakalının üzerinden sonsuzluğa ağlar
bilmezsin
kanımı kurutan bir bakış demektir
bağdaş kurmuş tam ortasında şehrin
Hacıların Memiş
yağmur birçok hikâyenin başlangıcıdır
ölüm dedikse bildik bir yolculuğa çıkıyor herkes
sarı bir kurdela takılıyor yakamıza
sarı bir kurdela
şairsem sallanır vakit kandil gibi
ölüm ürperten bir aşkın adı aslında
ey aşk
ey kendini uçurumlara vurmuş kuşların öyküsü
işte ellerimi kanatarak geçiyorum kıyından
sırtına dağlar vurulmuş hatıralar
ve
keskin bir hüzne çarpıyor yüreğim
söyle bana
dostluğun cinnetindeyim
gençliğime bakan yüzünü okuyorum şiirlerin
hüzünlere doğmuş şafak diyorsun
ölümse başucumuzdaki beyaz güvercin
toplanmış üstümüze geliyor şehir
kaldırımlara vurulmuş
gençliğim görünüyor uzaktan
kalbim sessizce ağlıyor yanımda