• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası

POZİTİF AYRIMCILIK

POZİTİF AYRIMCILIK

Kulağa hoş geliyor duyunca. Yıllarca ayrımcılık yapmışsınız. Dışlamışsınız. Hakkını vermemişsiniz. Adaletsizlik yapmışsınız. Şimdi onlara dengesizlikleri gidermek için pozitif ayrımcılık yapıyorsunuz.

Düzen değişmiş öyle ya da böyle. Şimdi yeni gelenler değişen dengelere uygun biçimde yeniden tanımlamak istiyor, hak, hukuk, paydaşlık, insan hakları gibi kavramları.

Geçmişte hak sahipleri vardı, ekonomik, sosyal ve siyasal aktörler vardı.

Onlar kendi dönemlerinde, kendi yandaşlarını, ailelerini, destekçilerini doyurdular. Kamu kaynakları paylaştırılırken, ihaleler dağıtılırken hep kendi benzerlerini seçtiler, onlarla iş yapmayı tercih ettiler.

Cumhuriyet kurulduğunda sadece Osmanlı Devletinin siyasal yapısına son verilmedi. Bir toplumu toplum yapan tüm ölçütler, ilişki biçimleri, paylaşım yöntemleri, sosyal statüler, hitap tarzları, tatil günleri, takvim, yazı, kılık kıyafet kısaca her şey değiştirildi.

Bugünden bakılınca buna iyi olmuş diyenler var elbet. Bu kişiler, bugün benzer dayatmalarla karşı karşıya kalmaları durumunda ne yapacaklarını sormalılar kendilerine.

İşte o günlerin en temel politikalarından biri de “devlet eliyle adam zengin etme politikası”ydı. Devlet tercih ettiği iş adamlarına kredi verir, ihaleleri yandaşları arasında paylaştırırdı.

Bu politika nerdeyse hiç değişmedi Cumhuriyet tarihi boyunca. Her iktidar yandaşlarını destekledi. Onları zengin etti. Diğerleri de kendi sıralarını beklediler.

İster meşruti monarşi, ister Cumhuriyet döneminde “devleti ele geçirip kendi doğrularını tüm topluma dayatma ve kamu kaynaklarını kendi yandaşları arasında pay etme”  eğilim ve siyaseti maalesef hiç değişmedi.

İşte bu yüzden toplum yönetiminde söz sahibi olmak ve kamu kaynaklarının dağıtımından pay almak isteyen her kesim, legal veya illegal yollarla orduda, yargıda, poliste, eğitimde ve diğer kamu kurumlarında kadrolaşmaya çabaladı.

Kadrolaşma, hem yandaşları doyurma, hem de devlet mekanizmasının yandaşları kayıran bir aygıta dönüşmesini sağlamak üzere yapıldı.

Bu yüzden her büyük dönüşüm, kendisiyle birlikte, yeni kadro kıyımları ve kadrolaşma alanları meydana getirdi.

Geçmişte yaşanan dışlanmışlıklar bugün yapılanın “pozitif ayrımcılık” olduğu duygusu yaşatabilir.

Oysa pozitif ayrımcılık, kadının dışlanmasında veya zencilerin dışlanmasında olduğu gibi yüzyıllarca uygulanmış, adeta toplumsal norm haline gelmiş, sürekli ezilmiş, dışlanmış ayrımcılığa maruz kalmış kesimlerin topluma kazandırılması ve haklarının verilmesi amacıyla, sınırları, süresi ve ilkeleri belirli bir usulle yapılırsa toplumsal barış ve kaynaşmaya hizmet eder, gerçekten pozitif ayrımcılık olur.
 
Geçmişte yapılan yeşil sermaye yaftalı siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel ayrımcılığın karşılığı, karşıt bir ayrımcılık olabilir mi? Bir zulüm, adaletsizlik, tersi zulüm ve adaletsizliklerle düzeltilebilir mi?

Geleceğe dönük en büyük güvence bugün adil olmak, haktanır olmak değil midir?

Artık şunu görmeliyiz. Biz, hepimiz yüzyıllar da geçse birlikte yaşamak ve var olmak, birbirine güvenmek zorunda olan bir toplumuz. Birbirimizi ne yok edebiliriz/etmeliyiz, ne kovabiliriz/kovmalıyız.  Birbirimizin yaşama ve var olma hakkına, hukukuna saygı göstermeliyiz.

Toplumsal barış, uzlaşı ve bütünlük için;
  • Adalete olan inanç ve güvenci yeniden tesis etmeliyiz.
  • Devletin içyapısını, memur kadrolarını oluştururken şeffaf, adil ve pozitif kriterlerle, liyakat esasına göre davranmalıyız.
  • Kamu görevlerini bir savaş alanı değil, bir hizmet alanı olarak görmeliyiz.
  • İktidarı ele geçirenler “her şeyi belirleyebileceği” zehabını terk etmeli.
  • Seçimler bir varlık yokluk savaşı psikolojisinden kurtarılmalı,  hizmet ve proje yarışmasına dönüşmeli.
  • Devrim ya da ihtilal gibi zor ve şiddet kullanarak devlet yönetimini ele geçirme ve toplumu şekillendirme hastalığı son bulmalıdır.
 

Baki Kaya
E. Kurmay Albay