• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası

HALKLA AYNI BOYAYA BOYANMAK

HALKLA AYNI BOYAYA BOYANMAK
 
Çin hakanlarından biri bir rüya görmüş. Sabah endişeyle uyandığında yaptığı ilk şey müneccimleri çağırtmak olmuş. Hakanı dinleyen müneccimler ona, önümüzdeki yıllarda korkunç bir kuraklık olacağını, suların kuruyacağını, toprağın çatlayacağını, bitkilerin öleceğini ve artık umutların tükendiği bir sırada sağanak bir yağmur yağacağını, insanların kuraklığın etkisiyle yağan yağmur sularına hücum edip bulduğu her birikintiden içmeye başlayacağını, bu yağmur suyundan içenlerin çıldırıp, mantıklı düşünme yetisini yitireceğini; o gün gelmeden kendisinin hakan olarak büyük su sarnıçları yaptırıp “iyi” sudan depolatmasını ve  günü geldiğinde bu sudan içerek aklını ve mantığını korumasını salık vermişler. 
 
Müneccimlerin söylediklerinden etkilenen hakan hemen mimarları, istihkâmları çağırtıp büyük büyük su sarnıçları yapmalarını emretmiş. Üç beş ay içinde tamamlanan sarnıçlara iyi sudan depolatmış ve bir süre sonra da rüyayı da sarnıçları da unutmuş. Aradan bir süre geçmiş ve gerçekten ülke korkunç bir kuraklığın pençesinde kıvranmaya başlamış. Önce dereler kurumuş, pınarlar, çaylar derken ülkenin nehirleri bile bir dere mesabesine inmiş. Tarlalardaki ürünler toplanamadan kavrulmuş, meyve bahçelerindeki ağaçlar kurumuş, kuraklıkla beraber bir de açlık baş göstermiş. Ülkedeki insanat ve hayvanat mecalsizlikten kıpırdayamaz halde bulduğu gölgelerde kımıldamadan yatar hale gelmiş. 
 
Umutların iyice tükendiği bir gün ufku kara bulutlar kaplamış, bir rüzgâr yeri süpürmeye, ağaçları çılgınca sallamaya başlamış, ufukta gözüken şimşekler de adeta habercisiymiş gelen yağmurun. Neyse bir süre sonra bir sağanak başlamış. Dereler dolmuş, seller oluşmuş ve her yer su içinde kalmış. Halk susuzluktan ne yaptığını unutmuş, bir taraftan su içip bir taraftan suyun içinde yuvarlanıyormuş. Uzatmayalım, Çin suya doymuş. Olanları merakla izleyen hakan adamlarını çağırmış ve ülkenin durumu hakkında bir rapor hazırlamalarını istemiş. Adamlar, hakanı dinledikten sonra kafalarını sallayıp birbirlerine “zavallı hakan, kafayı yedi” diyorlar ve hakanın dediklerine hiç aldırmıyorlarmış. Bir süre ne yapacağını bilemeyen hakan, başka adamlar çağırmış, onların tepkisi de farklı olmamış ilk çağırdıklarından. Bir süre düşünen hakan bunun böyle süremeyeceğini anlamış ve yağmur suyu istemiş adamlarından. Getirilen yağmur suyunu içmiş ve tekrar ülkenin durumuyla ilgili bir şeyler söylemiş. Bu kez adamları “ Hah! Demişler şimdi düzeldi hakanımız.” Ve dediklerini yapmaya başlamışlar.
 
Buna benzer bir öykü Ömer Seyfettin’in “Herkesin İçtiği Su” hikâyesinde de anlatılır. Yönetenle yönetilen duygudaşlığını yitirdiği, aynı dili kullanmayı bıraktığı, aynı yağmurun suyunu içmediği, onlardan farklılaştığı durumlarda, yönetme yeteneği ortadan kalkabilir. Yönetenle yönetilenin aynı bağlamda, aynı fazda, frekansta olması, kodları aynı biçimde çözmesidir meşruiyet sağlayan. “Seçimle gelmek” meşruiyetin tek kaynağı olsaydı, dünyada diktatör, kral ya da padişah diye bir şey olmazdı. Ne ki, daha kaç yıl oldu dünya demokrasiyi keşfedeli. Unutulmamalıdır ki, içinde yaşadığımız iletişim çağında bir insan ağırlık merkezidir, önemlidir ve sadece kendisi bütün dünya için muhataptır. Onu fark etmeyenlere, kale almayanlara da kendini dayatma gücüne sahiptir. 


Baki Kaya
E. Kurmay Albay

Konuk Yazar