hepsi yalan olmuş bir geçmişin sırtındayım
hüzünler yarınlara yoldaş
annem böyle ederdi merhameti
annem güneyden açan çiçeklere 'masal' derdi
savrulur gelirdi bir rüya
güneyden
göçmen kuşların gittiği yerlerden
aslında
kimseleri untumayan bir dizenin kardeşiyim
mavi bir sabahın kapısında
fotoğraf arkası yazılara benzeyen
geçmişin elinde akan ırmaktım
annemse mavi bir kelebeği görürdü düşünde
alnında buğday başaklarından
ay ışığından
en çok hangi yüreğe taşınır bir şarkı
hangi resmin heykel kesilir gözlerine bakınca
bir rüya senin kadar güzel yorumlanır ancak
1.
yontulmuş bir saatin dışındayım
her an bir tarih düşülür alnıma
bir yıldız kayar
bir kadının elleri gibi denizlerde kaybolmuş
bembeyaz hatıralar
içimde her mevsimin gurbeti
anlamını yitirmiş bir şehrin sırtındaki son ev
sanki paramparça oyuncaklarım
paramparça beklenen kavşaktaki son saatler
aklına mızraklar saplanmış bir aşkın kurbanıyım
derdi annem
geçmiş zamanlarda yanmış bir coğrafyanın
uçup gitmiş bir soluğun
ardıç tohumlarının duyduğu bir sese ağlar herkes
yılanlarla anlatılmaz bu şehir
bilseydi doğduğumda sevinmezdi annem
rüyalarını döktüğü kaptan yedirmezdi
gelinlerse hep sıcak gülümsemelerin anıları
ak dişlerinden öpülmüş sular çağlayan
kokulu bir odanın ortasında güneş kovalayan
2.
başı dumanlı dağlardan
kıl çadırlara düşer akşam
altında küheylan
3.
yeni uyanmış kuşun gözlerindeki nem kadar yaşarız
güneşini yitirmiş bir şafakta
eski türkülere ağlarız en çok
dokununca deniz olmuş bir rüyanın arkadaşıyım
sorulunca kızarmış bir yüzün
elinin tersiyle terini siliyor bir hamal
sıcak saatlerden geçmiş evler kalıyor geriye
derin bir uykunun resminde ağladım en çok
bana bakan gözlerinden kaçtım şehrin
bir tuzak gibi
eğildim kanayan damarlarından