Hazreti Ömer 1
HAZRETİ ÖMER-I
"Benden sonra peygamber gelecek olsaydı Hattap oğlu Ömer olurdu." Hz. Muhammed
1.Halife Seçilmesi
Hz. Peygamber'in vefatına yakın Medine, dine bir darbe indirmek için İslam'ın kurucusunun ölümünü bekleyen, velilik taslayan münafıklarla doluydu. Böyle bir ortamda Hz. Peygamber vefat edince, daha onun mübarek na’şı defnedilmeden, bir adam gelerek Hz. Peygamber'in cenaze işleriyle meşgul olan Ömer'i dışarı çağırdı. Adam Ensar'ın Beni Saide Sakifesi'nde (Konağında) toplanarak hilafet münakaşası yaptıklarını, fitnenin patlamak üzere olduğunu haber verdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber defnedilmeden Hz. Ebubekir'i de yanına alan Ömer, hemen Ensar'ın toplandığı yere gitti. Oraya vardıklarında Evs ve Hazreç kabileleri hilafet tartışmasına kapılmıştı. Aynı zamanda Benî Haşimiler de Fatıma (RA)'nın evinde toplantı halindeydi. Durum kritikti. Fırtınanın kopmak üzere olduğunu sezen Ömer, hiç vakit kaybetmeden bir eliyle Hz. Ebubekir'in elini tutarak, Ebubekir(RA)'e halife olarak ilk biat edenin kendisi olduğu ilan etti. Onu Hz. Osman, Ebu Ubeyde bin Cerrah ve Abdurrahman bin Avf takip etti. Böylece kopmak üzere olan bir fırtına dindirildi.
Hz. Ebubekir, uzun tecrübelerden, hilafetin ağır sorumluluklarını Hz. Ömer'den başkasının yüklenemeyeceği kanaatindeydi. Ancak bu konuyu Abdurrahman bin Avf, Hz. Osman ve Talha bin Zübeyir ile istişare etti. Talha Ömer'in çok sert olduğunu ve demirden bir elle halkı yöneteceğini söyledi. Osman, Ömer'in içinin dışından daha iyi olduğunu ifade etti. Hz. Ebubekir, Ömer'in sert mizacının kendisinin yumuşaklığını dengeleyeceğini ve her şey onun elinde olduğu zaman kendiliğinden yumuşayacağını söyledi. Hz. Osman'ın kaleme aldığı bu husustaki vasiyetnamesini bir yardımcısına vererek halka okumasını söyledi. Sonra evinin balkonuna çıkarak aşağıda toplanan halka hitaben:" Halifeliğe hısım ve akrabamdan birini değil, Ömer'i tayin etmiş bulunuyorum, sizce uygun mudur?" diye sordu. Halk tek sesle "Duyarız ve itaat ederiz ." diye yanıtladı ve Ömer'in halifeliği başladı.
2. Hz. Ömer Döneminde Yapılan Fetihler
Büyük Halife Ömer döneminde Suriye, Mısır, Kuzistan, Irak'ın her iki kısmı (Arap-Acem), Ermenistan, Azerbaycan, Fars, Kirman, Horasan ve Belucistan'ın bazı kısımları dahil, toplam 2.251.030 kilometrekare alan fethedilmiş, Küçük Asya denilen Anadolu ise istila edilmiştir. Bu dönemde İslam orduları Ömer'in (R.A.) emriyle cepheden cepheye koşmuş ve ordunun bütün idare ve teşkilatı kendi deha ve düşüncesinin eseri olmuştur. Ordunun teşkil ve idaresi, yığınaklanma ve konuş yerlerinin seçimi, kışlaların plan ve inşaatı, atların tımarı, kalelerin emniyeti, mevsimlere göre istila ve seferlerin tanzimi, kuvvetlerin harekâtı, istihbarat ve haberci hizmeti, subayların seçimi, muhasara silahları ve benzeri diğer şeyler Ömer (R.A.) tarafından getirilmiş ve ehliyetle idare edilmiştir.
Romalılar, Şam'ı fetheden İslam ordusunun komutanı Ebu Ubeyde'ye, Ürdün'ün fethi sırasında Fahl dolaylarındayken bir mektup göndererek, barış şartlarını müzakere etmek üzere bir elçi göndermesini rica ettiler. Ebu Ubeyde bu işle Muaz bin Cebel'i görevlendirdi. Romalıların karargâhına giden Muaz, Romalı komutanın altından bir halı üstünde oturduğunu görünce aniden durdu. Gelip oturmasını söyleyen Romalı generale, fakir insanlardan zor ve tehdit yoluyla alınan paralarla yapılan bir halının üstünde oturmayacağını söyleyerek yere oturdu. Romalılar, ona hürmet etmek istediklerini fakat kendine hürmeti olmayan birine bunu yapamadıklarını söyleyerek teessüflerini bildirdiler. Bu söze öfkelenen Muaz dizleri üstünde doğrularak bağırdı:" Sizin hürmet dediğiniz şeye ben metelik vermem. Eğer yere oturmak kölelerin alışkanlığı ise, biliniz ki Allah'ın benden daha iyi bir kölesi olmaz." Onun bu sert konuşmasına şaşıran Romalılardan biri, Müslümanların arasında ondan daha büyük biri olup olmadığını sordu. Muaz cevaben :"Böyle bir haddini bilmezlik suçundan Allah'a sığınırım; eğer en kötüsü ben değilsem bu bana yeter." dedi. Bir müddet daha bekleyen Muaz Romalılara söyleyecekleri bir şey yoksa artık gitmek istediğini söyledi. Bunun üzerine Romalılar, Çevredeki diğer -Habeşistan, İran gibi - zayıf ülkeler dururken, neden dünyanın en kuvvetli ordusuna sahip Roma topraklarına saldırdıklarını sordu. Muaz şu cevabı verdi:
"Her şeyden evvel İslam'ı kabul etmenizi, yüzünüzü Kıblemize dönerek namazlarınızı kılmanızı, şarap içmeyip, domuz eti yememenizi rica ederiz. Buna uyarsanız kardeşlerimiz olursunuz. Eğer İslamiyet'e uymaya meyliniz yoksa o zaman cizyeyi ödersiniz. Fakat her iki şıkkı da kabul etmezseniz o zaman kılıç aramızda yegâne hakem olur. Sayınızın fezadaki yıldızlarla yarışabileceğini söylediniz, fakat sayıca çokluk veya azlık bizim için hiç önemi olmayan bir husustur. Yüce Allah buyurur ki: "Nice küçük kuvvetler büyük orduları Allah'ın izniyle yenmiştir." İstediği zaman canınızı ve malınızı alabilecek bir imparatorun tebaası olmakla gurur duyuyorsunuz. Hâlbuki bizim kendimize baş olarak seçtiğimiz kişi hiçbir hususta bizden önde olamaz. Zina işleyecek olursa recm edilir; hırsızlık yaparsa eli kesilir. O zevk odalarının köşelerinde gizlenmez, kendini bizden üstün tutmaz. Mal mülk bakımından da bizden daha zengin değildir.
Ebu Ubeyde komutasındaki İslam orduları tarafından kuşatılan Kudüslüler teslim olmak için bizzat Halifenin gelerek barış anlaşmasını imzalamasını şart koştu. Bunun üzerine Hz. Ali'yi vekil halife olarak bırakan Ömer Kudüs'e hareket etti. Müslüman generallerle Cabiye'de buluşan Hz. Ömer, onu karşılayan Yezid bin Ebi Süfyan ve Halid Bin Velid'i kabul ettiğinde, onların en zengin dokuma ipekten elbiseler giydiklerini, parlak elbiseleri ve heybetli duruşlarıyla İranlıları andırdıklarını gördü. Gördüklerine hiddetlenen Ömer atından atladığı gibi yerden bulduğu taşlarla "Şimdiden İranlıların adetlerine alıştınız demek" diyerek onları taşladı.
Andlaşmanın onaylanmasını müteakip Ömer Kudüs'e hareket etti. Halife Kudüs'e yaklaşınca Ebu Ubeyde ve ordunun diğer subayları Emir-ül Mü'minin'i karşılamaya geldiler. Hz. Ömer ile yanındakilerin eski püskü giysilerinden utanan Müslümanlar, Devlet Başkanlarını gören Hristiyanların neler düşünebileceklerini zihinlerinden geçirince izzeti nefisleri rencide oldu ve Hz. Ömer'e muhteşem bir Türk atı ile kıymetli kumaşlardan dikilmiş bir elbise getirdiler. Fakat Ömer bu teklifi reddederek Allah'ın kendisine bahşettiği şerefin İslam'a ait olduğunu ve bunun da kendisine yettiğini söyledi. Kudüs'e üstündeki mütevazı kıyafetle girdi.
Halid Bin Velid'in bazı aşırı hareketleri uzun zamandan beri Halife Ömer'i rahatsız ediyordu. Halid Halifeye ordunun harcamaları ve artan mal varlığı hakkında hesap verme alışkanlığında olmadığından, ikaz edilerek, kendisinden gelecekte daha dikkatli hesap tutması istendi. Halid yazdığı cevapta Hz. Ebubekir zamanından beri aynı usulle çalıştığını bundan böyle başka usuller tatbik edemeyeceğini ifade etti. Hz. Ömer Halid'i tekrar uyararak, Başkumandanlık görevine ancak, ordunun harcamalarını düzenli şekilde takdim etmek kaydıyla devam edebileceğini bildirdi. Bu şartı kabul etmeyen Halid görevinden alınarak, Ebu Ubeyde'nin altında daha düşük rütbeli bir göreve atandı. İlerleyen zamanda Halid bir şaire on bin dirhem ihsanda bulundu. Kurduğu mükemmel haber alma teşkilatı sayesinde durumu öğrenen Hz. Ömer Ebu Ubeyde'ye yazdığı mektupta; Halid'in bu parayı kendi mülkünden vermişse, israfta bulunmuş olacağını, devlet malından vermişse, emanete hıyanet etmiş olacağını her iki halde de azlinin gerektiğini bildirdi. Azil emrini getiren haberci herkesin önünde bu parayı hangi kaynaktan verdiği hususunda Halid'i sorguya çekti. Hz. Ömer Halid'in kabahatini itiraf etmesi halinde affedilmesini emretmişti. Fakat Halid böyle bir itirafta bulunmadı. Bunun üzerine haberci Halid'i görevinden azletti. Heybetli kılıcıyla Irak ve Suriye'yi fetheden ve bütün İslam dünyasında eşi bulunmayan bir general olan Halid'in, bütün bu gurur kırıcı hallere ağzından bir mırıltı bile çıkmadan katlanması hayret vericidir.
Medine'ye yolculuk sırasında Humus'ta Emir-ül Mü'minin Hz. Ömer'in kendisini Suriye'ye baş tayin ettiğini, fakat bu ülkeyi tamamen zapt ettikten sonra kendisini azlettiğini söylemesi üzerine askerin biri ayağa kalkarak:
" Dilini tut Reis! Bu gibi sözler fesat doğurabilir." dedi.
"Evet" dedi Halid, "Fakat Hz. Ömer yaşadıkça fesat gelişemez."
Halid Medine'ye gelip Hz. Ömer'i ziyaret ederken;
"Ya Ömer, Vallahi bana haksızlık ediyorsun!" dedi.
Bunun üzerine Hz. Ömer:
"Bu kadar serveti nasıl biriktirebildin?" diye sordu. Halid:
"Harp ganimetlerinden" diye cevapladı. Sonra da elindeki altmış bin dirhemin dışında kalan bütün parayı, devlete devretmeye razı olduğunu söyledi. Yapılan hesap sonucu yirmi bin dirhemi devlete verdi. Sonuçta, Hz. Ömer eski Başkumandana "Vallahi seni severim ve hürmet ederim." dedi. Sonra da bütün valilere mektup yazarak onlara Halid'i ona gücendiği veya onu emanete hıyanetten suçlu bulduğu için vazifesine son vermediğini, ancak halkın ona gittikçe daha çok bağlandığını, binaenaleyh hayranlarının her şeyin Allah tarafından takdir edildiğini anlaması için onu vazifeden almanın yerinde bir hareket olduğunu düşündüğü bildirdi.
Hicretin 17. yılında Kuzistan'ın fethi kapsamında, Shustar kuşatması sırasında kaleye kapanan İran komutanı Hürmüzan, kararın Ömer'e bırakılması halinde teslim olacağını söyledi. Alınıp Medine'ye getirilen Hürmüzan, Emir-ül Mü'minin'in nerede olduğunu sordu. Ona cami avlusunda toprak kanepe üstüne uzanmış olan Hz. Ömer gösterildiği zaman şaşkınlığa uğradı. Hürmüzan cami avlusuna girdiğinde onun göz kamaştırıcı elbiselerini hayretle süzen halktan yüzlerce kişi tarafından takip edildi. Hz. Ömer yaklaşan ayak seslerini duyarak gözlerini açtığı zaman karşısında İran ihtişamının timsalini buldu. Bu mücevherat ve ipek yığınını baştan aşağı süzdükten sonra kenarda duran halka hitap ederek: "Bunlar aşağılık dünyanın aldatıcı cazibeleridir." dedi.
(Sürecek)
Baki Kaya
E. Kurmay Albay
Konuk Yazar