28 Temmuz 2014 Pazartesi |
BAYRAM |
Nerede olursan ol, bayramın evrensel bir duygusu var. Bayram kuşatır insanı. * Bayramda biz de ilk iki gün Ankara’dayız. Üçüncü gün ise eşim Semiray, oğlum Muhammed Mustafa, kızım Ayşe Hicret ve torunum Eren ile Kahramanmaraş’a gideceğiz. Üç kızım evlendi; herkesin kendine göre bir düzeni, evi barkı var. Bu nedenle tamamı gelemiyor işte. * Bu seyahatin beni kendine çeken birkaç yönü var. Yıllardır hemen her bayramda yaptığımız bu yolculuk her seferinde, ilk kez yaşıyormuşuz gibi heyecanlandırır beni. Öncelikle, ailemle yolculuğu seviyorum. Yüksek, serin yerlerde duracağız. Kayseri’den sonra Sarız Kıskaçlı’da, soğuk suların başında et pişirteceğiz. Göksun’dan sonra köknarların, yaşlı ardıçların oluşturduğu ormanın içinden kıvrılarak geçeceğiz. Tekir’de ulu bir çınar ağacının altında bir çay molası vereceğiz. Gördüğüm en güzel yerlerden birisi Tekir’dir. Sarp kayaların yükseldiği dağların arasında; çınar, meşe, çamlardan oluşan ormanlarla kaplı, uzun bir vadi Tekir. * Sonra Kahramanmaraş. Babamla kavuşacağız. Babaya kavuşmak, ulu bir dağa yaslanmak gibidir. Babasının özlemiyle yaşar insan; babasının gölgesinde korunur tehlikelerden. Koşulsuz bir kabullenişe, koşulsuz bir sevgiye kavuşur babasına kavuşan. Babasıyla büyür insan, babası tutar elinden. Babası ferahlatır insanı, pamuk gibi yumuşacık yapar. Annen yaşıyorsa daha da şanslısın. Kaç yaşında olursan ol! * Sonra Kahramanmaraş’ın tarihi; kalesi, camileri, hanları, çarşıları, daracık taş sokakları, pastaneleri… Sonra hatıralar. Hatıralar mekânlarla birleşince hüzne dönüşür, türküye dönüşür. Mekânlar hatıraları çağırır. Yaşanmış ne varsa önünüze dökülür mekânlara varınca. Bizim hatıralarımız arasında en çok Batıpark vardır. Yedi yıl İmam-Hatip lisesinde okuduk. Okul, o yıllarda Batıpark’ın bitişiğindeydi. Bu park ve çevresinde geçirdiğimiz süre, belki okulda geçen zamandan daha uzundur. İlle de hep dört kişiydik. Ali Karaçalı, Ökkeş Aydoğan ve Mehmet Bal. Doyumsuz, bitmez tükenmez gençlik ve ideoloji sohbetleri hep buralarda olurdu. Büyük Doğu düşüncesi, Batıpark’ın çevresindeki yollarda sardı ruhumuzu. Diriliş ve Edebiyat Dergileriyle buralarda kaynaştık. En çok Nuri Pakdil, Erdem Bayazıt, Rasim Özdenören, Cahit Zarifoğlu, Alaeddin Özdenören, Akif İnan adları aramızda buralarda yankılandı. Üstad Necip Fazıl Kısakürek’ten, Sezai Karakoç’tan ezberlediğimiz şiirleri buralarda okuduk birbirimize. Tekrarlayıp durduğumuz Mona Roza, gençlik duygularımızın terennümüydü. Bu dört arkadaş durmadan okuyan, okuduklarını Batıpark’ın yollarında dillendiren, birbirine aktaran, dolayısıyla birbirinin yetişmesine katkı veren entelektüeller olarak buralarda hazırlandılar geleceğe. Belki, okuduğumuz okulun İmam-Hatip olmasının o yıllarda yaşattığı ezilmişliği buralarda, kendi kendimize, düşünsel bir dinamizme dönüştürmüştük. Dünyayı değiştirecektik. Dünyanın bize ihtiyacı vardı. Dostoyevski, Tolstoy, Balzac, Stendhal, Faulkner, Camus gibi dünya klasiklerini de okumamız gerektiğini bu yollarda algılamış ve bunu da yapmıştık. Yatılı olmamız, beş parasızlığımızın getireceği trajediyi önlüyordu. İyi kötü, üç öğün yemeğimiz veriliyordu. Derslerse çerez gibi bir şeydi. İlle de edebiyat, ille de sanat, ille de düşünce dünyası ve ille de “Çok okumamız gerekiyor.” inancı her yanımızı sarmıştı. Birbirimizi denetliyor, birbirimizi sorguluyor, öğrendiklerimizi birbirimize aktarıyorduk. Kendi başımıza ayrı bir okul gibiydik. Maraş’a gelen, yukarıda saydığım yazar/şairlerden haberimiz oluyor, hemen gidip buluyorduk. Erdem Bayazat’ın kütüphane müdürü olduğu zamanlarda sürekli yanındaydık. İsmail Kıllıoğlu iş müfettişiyken, Osman Sarı gelip gittikçe, sürekli birlikteydik. Bir coşku, heyecan, yarına dair umut fırtınası yaşıyorduk. * Batıpark başkadır bizim için. Yine oradan geçeceğim. * Kısacası, bir günlük Kahramanmaraş seyahatimize bir yığın duygu katarak uzatıp, zenginleştireceğiz. * Anlamlı hâle getirmeniz dileğiyle bayramınız kutlu olsun. |