28 Temmuz 2014 Pazartesi |
İFTAR VE YILDIZLAR |
Geçtiğimiz günlerde, yıldızların altında doyumsuz bir iftar sofrası gerçekleşti. Üstad Nuri Pakdil, Rasim Özdenören, Musa Çağıl, Fatih Yurdakul, Necip Evlice, Ali Karaçalı ve Atıf Bedir gibi dostlarımızın onurlandırdığı iftar buluşmamızda tarih, edebiyat ve sosyal konular üzerine doyumsuz bir sohbet oldu. Oğlum Muhammed ve eşim Semiray Hanım ev sahipleri olarak hem eksiklerimizi tamamladılar hem de sohbete katılmaya çalıştılar. Torunum, beş yaşındaki Elif ise “büyük” insanlarla bu yaşta tanışmanın olgunluğu ile “sükût suretinde” dinledi. Ses etmeden ve hatta sıkılmadan, bazen anneannesi Semiray Hanım’ın kucağında, bazen sandalyeye oturarak ve gözlerini Nuri Pakdil’in üzerinden ayırmadan dinledi. * * * Rasim Özdenören, yakın tarihimizle ilgili, belki hepimizin çokça ihmal ettiği alanlarda bilgi ve görüşlerini paylaştı. M. Akif Ersoy, Nazım Hikmet, Kemal Tahir gündeme geldi. Sanat, edebiyat ve yönetimle ilişkileri konuşuldu. Üstad Necip Fazıl Kısakürek’ten anekdotlar, ilk Büyük Doğu Dergisi’nden günümüze kadar geçen süreçler değerlendirildi. Nuri Pakdil’i ilk gördüğü günü ve o günkü psikolojilerini anlattı Rasim abi. Nuri Pakdil sorduklarımıza açık yüreklilikle ve net cevaplar verdi. Devrimciliğinin ilkokulda, rahmetli annesinin aşıladığı bilinçle oluştuğunu anlattı. Musa Çağıl ise bin dokuz yüz yetmişli yıllarda küçük saatçi dükkânının bilinç ve buluşmaevi’ne dönüştüğü yılların şartlarından söz etti. * * * Rasim Özdenören, “Nuri Pakdil bizim için ulaşılmaz idolümüzdü.” dedi. “Bir gün Maraş’ın çocuk bahçesi yakınlarındaki bir gazete bürosunda otururkenErdem Bayazıt ansızın haykırdı, ‘İşte Nuri Pakdil gidiyor.’ Nuri Pakdil kafasını kazıtmış, güneşte parlıyor. Aslında sadece kazınmış bir kafaydı gördüğümüz. Koşarak yanına gidemedik. Korku değil, cesaretsizlik değil, derin bir saygının verdiği duyguyla gidemedik. Ama bulunduğumuz ortamdan çıkarak takip ettik. Nuri Pakdil ağır, vakur yürüyordu. Her hareketini izliyorduk. Kütüphaneye gitti. Kitap okuyuşunu, oturuşunu, kalkışını izliyorduk.” Rasim Özdenören bunları anlatırken, Nuri Pakdil de “muzip” bir şekilde gülümsüyor ve “Anlat anlat Sayın Gaffar Taşkın.” diye Rasim Özdenören’e destek veriyordu. * * * Mübarek Kadir Gecesi’nden bir gün sonraydı. Kır evindeydik, şehrin ışıkları yoktu. Gökyüzü berraktı. Samanyolu, çakıl taşları gibi gökyüzüne serpiştirilmişti sanki. * * * Şehirden epeyce uzakta bir kır evinde olmanın olumsuzlukları da dile getirildi. Tolstoy’un, Faulkner’in ve daha birçok yazarın bu tür yerlerde yaşadıklarını ve eserlerini buralarda yazdıklarını söyledim. * İnsanlardan uzak durmak ama onlardan uzak olmamak gerektiğini düşünüyorum. Ağaçların, kuşların, hayvanların da dünyaları var ve tamamı ibretlerle dolu. Ve aslında onların dünyaları da insanlarınkinden çok farklı değil. “Hayvanların Dünyasını” anlatan bir yazı kafamda kurgulanmış durumda. Kâğıda geçeceği günü bekliyor. * Bunları konuklarımıza da söyledim. * * * Gece yarısı konuklarımız gittiler. Torunum Elif sordu: Dede, amcalar gittiler mi? Bir daha ne zaman gelecekler? |