• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası

TERAZİLERDE TARTILAN

1.
köhne bir geleceği sorgular yüzüm
yalnızlık kalbimin ateşi
yalnızlık kalbimin göçmen kuşu
bırakmışız ışıksız kalmış şehir

hem bugün
bir savaştan çıkmışım
içimden parçalar kopartan

bugün diyorsam
kalbim yangın yeri
annemin ellerini unuttuğu günün hikâyesi

yaşlı adam kaldırımın sırtında
bir kartal gibi gözlüyor dünyayı
koyvermiş bütün hatıralarını yalnızlığa
yaşıyor herkes gibi

anlamış ki kendimle savaştayım
bir gidip bir geliyorum
anlamış ki üstümde sabaha çıkıyor şehir
şehri sırtlanmışım

yüküm bir bu değil
Kâhyaoğlu Ahmet ile Seyfettin
koşuya çıkıyorlar yıldızların aydınlığında
yüküm bir bu değil

savaşa ve ateşe sürüyorum kendimi
anlıyor musun
bir gidip bir geliyorum bu güçlüğü

Seyfettin ve Kâhyaoğlu Ahmet
bu yalnızca ardıçların ve dağların oyunudur
ellerimle koyduğum yerdedir zaman

anlamıştır adam
evet ben
kim bilir hangi rüzgârdan arta kalan
hangi
yağmalanan dünyadan gelen

hafif bir gülümseme gözlerinde

böyle olur insan
yanlış bir adımdan döneceği zaman
böyle olur kedinin gözleri
böyle olur mahşerlerde kendini arayan
çarşılarda alınıp satılan
hangi yağmurun sularında ıslandığı belli olmayan
güzel bir yıldız bulup avucundan düşüren sonra da
kırılan
ve belki
yasak evlerde unutan yıldızını

böyle olur beklenince ve gelmeyince evlerde
çocukların elleri böyle
kedinin gözleri
kurumuş bir buğday tanesi
bir anne sütü
bir ateş topuna dönmüş gün

pencerelerde hasret toplayan mahzun çocuklar
böyle olur

2.
senin değil buğulanan gözler
alıp verdiğin nefes
yalnızlık sana ait değil

benim yapamadığım şeydir
ak giysilerle ve berrak sularla gir yarına

Kâhyaoğlu Ahmet böyle derdi
koşuya çıkardık Seyfettin’le
şimdi Seyfettin ak sakallı dede
yaşlandı dünya

Kâhyaoğlu Ahmet derdi
yaşlandı dünya
öyleyse oğul içimiz nerde
nerde dişlerini canıma batıran

ay gider yıldız gelir
şafak doğar günlere
savrulur göklere merhamet
-ki adındır-
nerde

nerde bizi kaldırımlardan söken
yaman ve
ansızın bakan kaşlarının altından
sevgili olamamış hiçbir zaman

güzel kızlar

Kâhyaoğlu Ahmet kaldırımda gülümseyen adamdır
biliyorum
beni gözlüyor yitik bir mezar
rengini unutmuş her şeyin
belki gözlerini çıkarıp atmış akşamın üzerine
burcu burcu kokuyor akşam

öyle günler yaşadım
şairler bile giremez

3.
sahi ikimizin arasında olan bir şeydi
güneşin sıcaklığı
aslında
bir kır çiçeğine yaslanmış bir hayatın üstündeyim

anlat ki
aradığım bu değil
yutkunup duran bir aşkı tarif ediyorsun
anlat kıvılcımlar saçılıyor rüyalarımızdan
şehrin diplerinde soluklanıyor gök
ellerimden annem tutuyor yine
yerini değiştiriyor Kâhyaoğlu Ahmet
ve Kâhyaoğlu Osman

aralarında başlıyor ilk koşu
ilk kurşun, ilk barut kokusu
ilk sıcaklık namlunun ucunda
böyle gitmez bu yankı
bu uzaklık
biliyorum
anlat ki aradığım bu değil
anlat hayatımızın resmidir güneşe verilen

minderler, döşekler seriliyor yere
Seyfettin’in başı öne eğik

sahi ikimizin arasında olan şeydi
güneşin sıcaklığı
sevgilim demiştim sana
duymamıştın
ikimizin arasında olan şey
ulu orta yatıyor kaldırımlarda

evet söylerim işte böyle
yasak evlerde unuttum yıldızımı
sonrası malûm

artık denenmiş bir adamdır
bana ağlıyordu bütün şehir

asla unutmadım seslerini terazilerin
çürükler içinde omzum
yaşım otuz yedi
anlıyor musun

bu çiçek bu evin içinde kanlar içinde
bu koltuk, bu kanepe
her şey başını uzatmış bir yılan gibi bana
her şey zamanın
genzimden gitmeyen parfüm kokularının

minderler ve döşekler seriliyor yere
Seyfettin’in başı eğik öne
yoksa ben miyim Seyfettin
ben miyim eğilmiş başını buzdan ırmaklara tutan
yasak evler ve yıldızlar tanır beni
yarışlardan artan hüzünler

Kâhyaoğlu Osman bir kurt uluması duyuyor dışardan
bir çocuk
bir gözlerine mil çekilmiş gün
simsiyah bir söz aslında ortaya düşen
bir koşu bir yarış başlıyor yeniden

yeniden çarşılara yayılıyor hayat
kaldırımlara
içinde lekeler bırakan sekreter seslerine
imza kartonlarına

bir kor düşüyor tam ortasına evin
varılmıyor farkına

Kâhyaoğlu Ahmet derdi
karşılıksız kalmayacak
iyilik de kötülük de
ne güzel derdi