aslında
zamanı ağlatan bir ayrılığın öyküsü bu
yasak çerçevelere asılmış fotoğrafların
yakalanmış günlükler kadar masum bakışların
ve aynaların
ve ilk aşklarda yanan karların
hiç kimseyi anlatmayan, herkesin öyküsü bu
herkesin bir Kurtuluş Lisesi
bir de aynalara bile ağır gelen ayrılıkları vardır
herkes ağlarken yalnız
gülümserken arkadaşıdır yüreğinin
Kurtuluş Lisesi on beş yıllık kırmızı karanfilim
hep yakamda taşırım kalabalıklar beni tanısın diye
hep düşünürüm anlatamam
içimde açan çiçekler kadar özgür
içimde gözlerimi gezdiririm başı okşanmış çocukların
Kurtuluş Lisesinde bir delikanlı tanıdım
iki yüzlü bulutların yağmurlarına
sevdiği kızın saçlarına isyan ediyordu
isyan ediyordu yağmalanmış şehirlerin saçaklarına
sırılsıklam bir aşkla isyan ediyordu
yaşamın üstüne devrilmiş depremlere
bir delikanlı tanıdım Kurtuluş Lisesinde
yiğit bir yürek gibi almış koynuna yoksulluğu
acemi bir avcı gibi çaresiz
çıkışını bekliyordu sevdiği kızın
bir kız tanıdım Kurtuluş Lisesinde
öyle güzel gözleri öyle yabancı yağmurlara
sevilmekten başka yalnızlık tanımayan kuşları
bir kurşun gibi ağır
köşelere saklanmış saksılar gibi sağır
senfonilere anlatıyordu ağaçların altında
eski bir gazete sayfasından yırtılmış
vefasızlığa dair bir söz gezdiriyordu defterinin arasında
yağmur alabildiğine yabancıydı
alabildiğine yabancı düşlerinde köpüren deniz
Kurtuluş Lisesinde bir kız tanıdım
bir şiirin dizesi gibi yıldızlara karışmış
hüznün annesiydi aslında gözlerindeki
gözlerini bana vermiyordu
Kurtuluş Lisesinde martılar gibi gelir acılar
içinde karanfiller ölmüş evlere giderim en çok
hayatın son sözüdür bu
hayatın son sözü, gözlerine mil çekilmiş bir acıyı yaşatır içimde
Kurtuluş Lisesinde son zil çalınca
son aydınlık da uğurlanır göçmen kuşların geldiği yerlere
kimileri evlerine gider öğrencilerin
kimileri doymamıştır yalnızlığın dansına
artık her rüya bir kaldırımın arkadaşıdır
her telefon ucunda sen olan masaldır artık
son zil çalınca, görmelisin, papatya gibidir yüzler
bir ırmağın öyküsü gibi dağılır Kurtuluş Lisesi
akşamın alnına düşen yağmur taneleri gibi
her evde titrek bir anne yüreği vardır
gözlerini pencerelerden ayırmayan
son zil çalınca, yağmalanmış ruhumla baş başa kalırım
gözlerinin değdiği yerler vardır benim için
bütün denizler bulanık, bütün ırmaklar karlı bir geceye ağlar
bütün bir ömür biriktirdiğim kuşlar
bir anda, bilinmez bir karanlığı uçuşurlar