Andırın’da, küçük iskemleli çayevleri yaygındır.
Buralarda hayatın fotoğrafı çekilir.
Ne iş yaptığınız, hangi alışkanlıkların esiri olduğunuz önemli değildir.
Bu çay evlerine yolunuz düşmüşse, buralara oturma ihtiyacı içindeyseniz, aradığınız bir şey var demektir.
1984 yılının son aylarında, Andırın Lisesi Müdürü olarak göreve başladım.
Pür idealisttim.
Evimden-barkımdan, çoluk-çocuğumdan, görevimden-işimden önce ideallerim vardı.
Sadece benim değil, çevremdeki herkesin dünyasıydı bu.
Lisede göreve başlar başlamaz da, burada neler yapılabilir diye düşünmeye başlamıştım.
Şimdilerde “belli yerlere” gelen o zamanki öğrencilerimizden çoğu bu dönemde “okuma” alışkanlığı edindi.
Daha önce birlikte olduğumuz arkadaşlarımın açtığı kitapevi önemli bir destekçimizdi.
Bu kitapevinin sahibi Bilal ÖKSÜZ’dü.
İlk olarak Necip Fazıl KISAKÜREK’in Tohum adlı piyesini sahneye koyduk.
Çalışmalarımız aylarca sürdü.
Altı-yedi bin nüfuslu bir dağ kasabasının alışık olmadığı bir etkinlikti bu.
Çocuklar, inanılmaz bir performansla oyunu sergilediler ve oyun defalarca tekrarlandı.
Başka İl ve İlçelerden teklifler aldık.
Bu coşku ve heyecanımızı en yoğun bir şekilde paylaştığımız kişilerin en başında Nedim Ali geliyordu.
Her akşam, küçük iskemleli çayevleri, bizim “kasaba entelektüellerinin” vazgeçilmez mekânıydı.
Nedim Ali’yi yıllar önce tanımıştım.
Çocukluktan yeni çıkıyordu daha.
Babası, o zaman manifaturacıydı ve benim uğrak yerimdi dükkanı.
Nedim Ali, dikkat çekici bir güzelliğe ve yeteneklere sahipti.
Okuduğu kitaplar, kütüphanemdeki kitaplardı daha çok.
Babası Mustafa Zengin’in kütüphanesi Tefsir, Hadis gibi temel kitaplardan oluşuyordu.
Benimkilerse roman, öykü, şiirlerden ve yerli ve yabancı klasiklerden.
Nedim Ali bunların tamamından beslendi.
Hem babasının, hem benim kütüphanemden.
Geleneksellik ile entelektüel düşünce arasında zihinsel çatışmalar yaşadığı dönemler de oldu.
Andırın’a lise müdürü olarak geldiğimde, Nedim Ali ve Bilal ÖKSÜZ, her akşam oturabileceğimiz en önemli iki kişiydiler.
Yetişmişlerdi.
İşte İkindiyazıları'nın ilk sayısında da anlattığım gibi, bu arkadaşlarla küçük iskemleli çayevinde oturup, “Andırın’da ne yapabiliriz” konuşurken doğdu İkindiyazıları.
Lise öğrencileri için, onların yetişmesi için, onların içindeki yetenekleri ortaya çıkarmak için bir şeyler yapmalıydık.
Elimizde, iki sayfadan ibaret de olsa bir gazete vardı ve bu gazetenin içinde, bu öğrencilerin ürünlerine de yer vererek, onları teşvik edebilirdik.
Hem yazarlık, bir iklim, bir ortam işiydi.
Bu iklimi, bu ortamı böylece oluşturabilirdik.
Bu konularda dostluk, arkadaşlık, ekip olma, duygusal bağlılık çok önemlidir.
Bizim Nedim Ali’yle dostluğumuz, belki bir kitap konusudur, belki bir roman.
Sadece şunu belirtmeliyim.
Küçük iskemleli çayevinde gece geç vakitlere kadar oturur, konuşur, paylaşırdık.
Gece yarısı evlerimize gidince de oturur, birbirimize mektuplar yazardık.
Nedim Ali’nin Hasret Geceleri şiirleri bu duyguların ürünüydü.
İkindiyazıları, aslında bu dostluğun doğumudur.
İkindiyazıları’nın anlatılması gereken en önemli yanı, samimiyetin, fedakârlığın, dostluğun, paylaşmanın, dayanışmanın ürünü olmasıdır.
Bunların çoğunu, İkindiyazıları’nın ilk sayılarında H. İsmail Yasin, M. Emre, Halil Yakup adıyla yazdığım yazılarda bulmak mümkün.
Yıllarca müstear ad kullandım.
O günün şartları, demek ki bunu gerektiriyordu.
Bir memurun sanatsal içerikli de olsa yazı yazmasına, bunları yayınlamasına elverişli değildi ortam.
Andırın’da üç yıl kaldım.
İkindiyazıları Andırın’ı aştı. Hiçbir zaman lise öğrencilerinin yeteneklerinin “keşfedildiği” bir platform, bir iklim, bir ortam olamadı.
Ama, ülke çapınca yazarlar yetiştiren bir ekol oldu.
Nedim Ali (ki, asıl adı M. Ali ZENGİN’dir) olmasaydı İkindiyazıları da olmazdı.
Belki, bir okul dergisi çıkarabilirdik, o da orada kalırdı.
Andırın’a tayin olmasaydım, belki yine olmazdı.
Kader bizi bir araya getirdi.
Küçük iskemleli çayevi olmasaydı, belki bunların hiçbiri olmazdı.
Bunları anlamak için 1977 yılından sonra Andırın’da yaşamak ve orada gelişen kültürel yolculuğun içinde bulunmak gerek.
Benim açımdan İkindiyazıları’ndan alınması gereken dersler vardır:
Birincisi, hayalleri olanlar asla uyumazlar.
İkincisi, iki kişinin derin dostluğu önünde hiçbir engel barınamaz.
Üçüncüsü, önemli olan koşulların olumsuzluğu değil, sizin bu koşullar karşısında durduğunuz yerdir.
Dördüncüsü, inandığınız kadarsınız.
Beşincisi, birbirinize tutunmalısınız.
Altıncısı, geriye yaptıklarınız kalıyor.