kaynayan bir aşkın köpüklerini tarif ediyorsun
yere göğe sığmayan duygularınla
ve şarkılarda anlatılamayan
çarpılmış bir çocuğun yüzünü andıran kalbinle
dönüp yıldızlara bakıyorsun, dönüp kendine bakıyorsun
bacalardan tüten öyküler kalıyor
kendimi seyrediyorum azgın derenin sularında
ben sana bir söz söylüyorum
sen bana bir söz söylüyorsun
bir yıldız oluyorsun yüreğime sığmayan
anlatılmayan ne kalmıştır
çınar ağacının gövdesi gibi tutuyor ruhumu bakışların
bir mezar taşına imrenmiş duygularının
uyandırılmış rüyalar gibi kırılan gençliğimin
son arzusudur bu
Rüknettin Köyünün yağmurları gibi terler bedenin
içimdeki kıyamettir
omuzlarını tutup kendine çeken
artık omuzlarından tutulmuş ve kendine çekilmiş
yağmalanmış ruhuna surlar dikilmiş
karanlık bir odanın anıları arasında
yiğitliğe teslim olmuş bir yıldızla yaşarsın
bir yıldızla, bir geceyle, bir anıyla yaşarsın
söylenmiş bir sözle,
yüzünde ufalanmış çiğ taneleriyle
kırılmış yüreklerin tamiriyle
ve kendinle yaşarsın
sen bana bir söz söylersin, gözlerin gizliden bulur beni
incinmiş gençliğimize koşarız ansızın
yorgun bir ömrün son yağmuru ve son uçurumundan
geçerken
sen bana tutunursun,
yutkunursun
Rüknettin Köyünde güneş batarken
sen bana tutunursun
bir söz söylersin daha önce söylenmemiş
kaç ayrılığın öyküsünü dinlemişim gözlerinden
kaç kınalı kuş öldürmüşüm bilmeden, anlarım
benim olur koynumda uyuyan rüya
ve ben sana tutunurum
yutkunurum