Çankırı’ya bağlı Orta İlçesinin soluk benizli, tek tük insanların girip çıktığı, doktoru olmayan sağlık ocağında dünyaya geldi kızım.
Semiray yorgun, bitkin.
Ama ‘anne’ olmanın sonsuz hazzını yaşadığını en çok yanındaki bebeğe bakışından anlıyorum.
Semiray’ın yanında uyuyan bebek, aslında tüm dünyanın ortak sevinci ve belki de tüm dünyanın odak noktası.
Belki bahar bunun için geldi ve içanadolunun doyumsuz kır çiçekleri, haziran ayının sonunda bile bunun için canlı.
Henüz iki aylık öğretmenim.
Garibim.
Sevinmek nedir bilemiyorum.
Yanımda, bir iki öğretmen arkadaşım daha var.
Hiçbirimizin arabası yok.
Orta ilçesinin onsekiz kilometre uzağındaki Özlü köyünde, otuz öğrencili ortaokulda Türkçe öğretmeniyim.
Doğum sancıları gelince, köyün minibüsünü tutarak ilçenin bu sağlık ocağına getirdik.
Adem Kılınç yanımdadır.
Artık biliyorum ki, Adem benim dostumdur.
Birisiyle zorlukları paylaşmamışsan, dost olmuş sayılmazsın.
Birisi senin için rahatını bozmamışsa veya sen birisi için rahatını bozmamışsan, dost sayılmazsınız.
Biz ikimiz, bu Aydos Dağlarının zirvesine en yakın köy ortamında, paylaştığımız bir çok güçlüğü, dostluğumuzun pekişmesi için yaşadık belki de.
Garibanız.
Ama garibanlığı hiç hazmedemedim.
Şoför Yakup, uzaktan bağırıyor; ‘baba oldun hoca, hem de kız babası, haydi işin iş’
Köyden bir adam.
Esprisine bile yabancıyım.
Âdem, ‘şimdi bu kız büyüyünceye kadar kimbilir şartlar nasıl da değişecek ve belki bu kız telgrafla ‘baba ben evlendim bilgin olsun’ diyecek sana diyor, kendi kendine gülüyor.
Ebe hanım, gelip-gidip, ‘çocuğunuz çok kilolu maşallah’ diyor.
Sağlık ocağı girişinde, banklarda oturuyoruz.
Akşamı burada beklemeliyiz.
Hayat selinin içinde, artık İlke Hicran da bizimle birlikte akacak.
Semiray, anne; bense baba olarak, toplumda yeni bir unvan, yeni bir ‘statü’ ile dolaşacağız.
İlk günlüğümü, akşam, köy evinde yalnız başıma yazarak, tarihe not düşeceğim.
Kayıt altına alınmış hayattan daha önemli ne vardır?